2 Aralık 2010 Perşembe

hande'ye.....

bir agustos gecesiydi.... daha algılyamadan baslamıstım kabullenişlere.... o zaman ya dünya kocaman bir ruyaydı benim için ya da ben rüya sanmıstım.... mutluydum... değişkti o zamanlar benim içn ne yaptığımı bilmeden gelip geçmekteydi dünya benim için ... ve hersey mukmel derken bir anda sönmüştü mum ve ortada kalakalmıştım... o günlerde tanışmıştım hande yener'in çöp şarkısyla o gün bugundur dinlerim bugun klibin izleyince bi anda o günlere geri gittim çok değil yaz sonuydu işte insanın hayatında herzaman baharların olmadıgını yazı yaşadıgını düşündüğün anda kendini kara bir kışın içinde bulabileceğini öğrettiler bana hemde en acı veren şekilde ama çöp o kadar özelki benim için anlamı o kadar büyük ki benim için ne zaman enerjim azalsa ne zaman çıkmazd hissetsem kendimi oturup bir sigara yakar ve bu şarkıyı dinlerim :) o günden bugune ne değişti diye orarsanız çok şey değişti.. dostluklarımın harbi dostluklar oldugunu gördüm... güçlü bir adam oldugumu gördüm allah bana yaptıklarımın dogru oldugunu hergun bi defa daha gösterdi.. birini sevdigim zaman hakkıyla sevdğimi adam adam oldugumu gördüm... bazılarının hayatını tamamen bitirebilecekken yapamayacagımı gördüm... eksiklerimi fazlalarımı zaaflarımı gördüm :) benimde insan oldugumu öğrendim etten kemikten... hatalar yaptıgımı yalanlar söylediğimi gördüm... çocuksu zaaflarımı ufak mutluluklarımı gördüm... sadece sevmiş olmak için kimseyi sevemeyecegimi gördüm.... kindar biri olmadıgımı hatta fci yufka yürekli biri oldugumu gördüm... aleni tehdit edildim bunlara gülebildiğimi ve arafta kalmadıgımı gördüm.... şimdi arkama dönüp bakıorumda iyi ki yasamısım diyorum... hala yuzugumu yanımdan ayırmam belki bir anlam ifade etmiyor ama bana birini ne kadar çok sevebilecegimi ve sevdiğim icin neler yapabilecegimi hatırlatıyor bana ... suan icin bir anlamı yok ama hala takıorum yuzugumu huzur veriyor bana..... acılarımı tedavi etmeyi öğrendim hak eden icin kocaman bir yüregim oldugunu biliyorum... ne yasadıysam ne yaptıysam ben yasadım ve ben yaptım o gun yasadıklarım yaptıklarım bugunlerimi sekillendiriyor... ve birine seni seviyorum diyebliyorsam bunu cidden hissettiğim için söylüyorum.. nereye gidersem gideyim ister hayatlarında olayım ister olmayayım insanlar üzerinde dodurulmaz bir yer bıraktıgımı bilyorum... iyi bir dost iy bir arkadas iyi bir hekim iyi bir sevgili iyi bir hayat arkadası en önemlisi iyi br insan oldugumu görüyorum sevmekten korkmadıgımı görüyorum.... hemen cekip gidemediğimi , herseyin hakkını verdiğimi biliyorum .... o yüzden herşeyi kyyorum torbaya çöp diyorum ve döküyorum ama benden bir yere gidemiyorlar çünkü hepsinde ben varım :) o yüzden de hiçbirini söküp atmıyorum.... işte bu şarkı ve hande yener benim için çok önemli v özel çünkü içinde gerçeklerim var içinde yaşanmışlıklarım ertelenmişliklerim sevdalarım umutlarım kısacası ben varım :))) şimdi ne mi yapıyorum hande yener dinliyorum :) sigaramı içiyorum yarım saat sonra birini arıyacagım onun müsait olmasını bekliyorum... hayatı bana tüm sundukları ile kabul ediyorum bir kaç istisna hariç canımı acıtan herkesi affediyorum... kimilerini görmezden geliyorum .... dinginliğin keyfini çıkartıyorum... önümde yapılacak milyon tane sey var hepsine yetişmeye calısıyorum kısacası sıır kilometre bir hayat kuruyorum kimseyi kırmıyorum belki daha az konusup daha cok dinliyorum :) hedeflerim var onlara calısıyorum ve kedi araflarımdan kurtuluyorum.. şimdi yapmam gereken tek birşey kaldı onuda yaptıgım zaman evet diyecegim kendime .... yalanların coğu bi gün gelir geçer gider batı dogu yönü kendi secer...... bana ışık olmaya devam et hande.....
hayatımda ki özel dediğim insanlar başta onu tankaya senin hakkını ödeyemem ve senin benim icin anlmını ifade edemem sadece varolman bile allahın bana bir lutfu tesekkur ederim.... can güner dostluklar icin uğrasılması emek harcanması gerektigini senle öğrendim hayat nasıl toplanır nasıl mutlu olunur ya da nasıl mutsuzluk paylasılır sende öğrendim ve her zaman yanında olucam tesekkur ederim..... berna mujde sen nasıl anlatsam ki anlatamam yerini benim icin seninle yaptıgım uzun konusmalar kitap önerilerin ve sen iyi ki varsınız ben ben olduysam sayende tesekkur ederim.... serra altan bu kız ne diyebilirim ki yeri geldiği zaman beni azarlamayı ve dururmayı becerebilen tek insan tesekkur ederim.. türker dagdelen adam adamlıgı icin ufak ayarları icin ve o oldugu icin tesekkur ederim.. aykut genc herdaim durması gerektigi yerde durdugu icin ve herdaim olacagı icin tesekkur ederim... saner çoskun eski sevgilim olsada dost kalabildiğimiz icin tesekkur ederim... en özel tesekkuru sana sakladım eren gumus hayatımda oldugun icin ve hep yenilenen enerjinle benide yenilediğin icin tesekkur ederim ve hande yener en özel oldugun icin beni ben yaptıgın icin tesekkur ederim ....

22 Ekim 2010 Cuma

21 Ekim 2010 Perşembe

güne dair..

öyle bir anda öyle insanlar girer ki hayatınıza nefes almayı tekrar ögretirler size mutlulugun gerçek manasını bulursunuz onlarda .... kaybettiğiniz saflığı bulursunuz... gunes daha bir anlamlı dogar sizin icin gece daha bir guzel gözükür gözünüze.... agzından çıkacak iki cümle için saatlerce beklersiniz ama yinede mutlusunuzdur :) çünkü o vardır... nereye koyacagınızı bilemezsiniz nereye yerleştireceginizi siz siznizdir o ooo... ne yalanı vardır.. ne dolanı ne ruhunu satmıştır nne bedenini.. hayatı anlamlı hale getirir o sizde o anlama anlam katmak icin herşeyi yaparsınız... herşeyi sıfırlamıssınızdır yalanları dolanları sahte yüzleri atmıssınızdır hayatınızdan... pardon ruhunuz kaç para demezsiniz onlara denizlere esya toplamaya gitmezsiniz... sizin satın aldıgınız ruhlar ve bendenler atılmamıstır oraya :) ne beden ticareti ne ruh pazarlıgı yapar sizinle.... çünkü verilen sey mal değildir değer biçilmez... sadece anın keyfine bakarsınız keyif alırsınız sessiz kalırsınız ve mutlu olursunuz onunla.... sessizlikte ki mutlulugu yasarsınız :) işte benimde hayatımda öyle insalardan bolca var adam gibi adam dediğim ruhu olan... insan olan... hemde sahici hemde en iisinden... herkesin hak ettiği gibi yasadıgı günümüzde tam dagıldım dibe düştüm derken sizi çekip çıkartır çamurlar içinden ve gerçek degerinizi sadece bakısları ile gösterir... yalanları yoktur egilip bukulmeden dümdüz konusur... insandır çünkü... yasamını parayla satın alamazsınız deger biçemezsiniz ona :) mutluluk en cok ona yakısıodur :) sizi mutlu ediyordur sizde onu gerisi bostur zaten zorlama değildir... gerçektir dokunursunuz hissedersiniz... özel kelimesi en çok ona yakısıyordur... çakma değildir... outlet değildir.. kimilerinin en buyuk rolleri oynadıgı sahnede o o olmayı tercih etmiştir.. hataları onu o yapmıstır ama şimdi dimdik durmaktadır... yeri bellidir yurdu bellidir ne kacar ne bişey yapar oldugu yerde dimdik durur...lüks yasam onun için adam olmaktır .... vazgectiklerimiz değildir o vazgecilmezlerimizdir.... kendi gelen değildir günün getirdiğidir o... o banknotlardaki sıfır değildir gunesin ısıtması ayın yakomozu ... ne sahte yüzdür ne kardan adamdır o adam gibi adamdır.. herkese inat... anlayana koca bir roman anlamayan icin zaten anlamaz ki nasıl anlatılır... bos verin anlatmayayım bırakın yasayayım yasamayanlara inat :)

yalova günlüğü

dün uzun zamandır plananlanan yalova seyahatimi gerçekleştirdim :) 20:15 feribotuyla pendikten yalovaya geçtim ve özel olduklarını bir kez daha çok iyi anladığım türker , meyal ve ebru ile buluştum... bundan önce bir çok kez yalovaya gitmiştim ama Kaizen'e gitme şansım hiç olmamıştı ama yalovada gördüğüm mekanlar içindeki en güzel idare edilen en şık yerlerin başında geliyor kaizen.. şefin yemekleri bir harika benim gibi tabagında yemek bırakan biri bile tabağını silip süpüre biliyorsa başka bir şey söylemeye ihtiyac yok... manzara süper hizmet süper... özellikle böyle bir mekanın işletmeciliğini yapan türker'e ellerine sağlık demek istiyorum... bizi biz yapan şeyler söylediklerimiz değil davranışlarımızdır ve karşılaştığım insanların hal ve hareketleri tavırları konuşma tarzları anlatılmaz sadece tanımanızı isterim gerçek yüzlerini onlarla vakit geçirerek görmeniz gerekir :) özellikle meyalle sohbet etmek çok keyifli :) beni misafir eden türker ise anlatamam kelime bulamam :) uzun zamandan sonra mükemmel vakit geçirdim , tam manası ile dörtdörtlük bir misafirperverlik gördüm mükemmel ağırlandım ve çok keyifli bir uyku geçirdim :) sabah yenen çiğ börek anlatamam çok lezizdi :) yapılan sohbet ayrı kaliteliydi :) türker sayesinde tanıdığım meyal süper bir insan :) bence tanınması gereken insanlar :) oturup vakit geçirmeli sohbet etmelisiniz.... kimilerine göre düzgünlük kavramı parayla , mevkiyle oturup kalkmayla değerlendirilebilir ama bunların hepsinin toplandığı insanları tanımak ve bulmak özellikle bu dönemde çok zor ve böyle insanlar hayatımda olduğu için kendimi çok sanslı ve özel hissediyorum... en kısa zamanda yine yalovaya gideceğim teklifsiz şekilde hemde :) sizinde yolunuz bir gün yalovaya düşerse nereye gideyim diye düşünmeyin hemen Kaizen'e gidiniz tavsiyem körü soslu tavuk :) oturun terasa bir kadeh içkinizi yudumlayın yemeginizi yiyin ve deniz manzarasını izleyerek Kaizenin keyifini çıkartın :)

16 Ekim 2010 Cumartesi

yazmaya devam

kendime ait kendi yerimde yazmaya devam edecegim :)) hiçbir duygumu saklamadan eğmeden bükmeden yalan söylemeden yazdıklarımın hiçbiri yalan değil hepsi gerçekler kötü günler geride kaldı hayatımı sıfıra çektim yüklerimden yalanlardan arındım.... arkama baktığım zaman asıl kazananın ben oldugumu gördüm... ufak hesaplarım olmadı.... oldugum yerde dimdik duruyorum... ve baharı karşılıyorum.... herzamankinden daha mutlu huzurlu :) içinde oyunların alaverelerin olmadıgı hayatı kucaklıyorum... gerçek dostlarımla hayatta ki gerçek sevgileri keşfederek yaşıyorum.... önceden yalanlar söylerdim ama artık yalanlardan da arınmış haldeyim... hesaplarım yok... çıkarlarım yok.... blogumu takip eden sizlerede tesekkur ederim hayatlarında yer almadıgım insanların hala yorum yapmasıda guzel :) bugune kadar haberim olmamıstı yazdıklarınızdan bugun bir dostum sayesinde gördüm :)) bir acım var evet hak etmeyenlere verdiğim sevgi icin üzülüyorum yoksa canımı acıtacak bişey yapmadınız ki yapamazsınızda zaten :)) haa bi de kervan yurur it ürür :)) hosuma gitti kervan zaten yurumesine devam ediyor nerden bakıldıgına baglı :))
burası benim sayfam aklıma gelenleri yazıyorum icimden gecenleri hosuma gidenleri hosuma gitmeyenleri :)) zaten topu topu 3 takipcim var burası benimle kendim arasında bir yer :) o yüzden herseyimi dökebiliyorum buraya :) ve aklımdan gecen melodiyi söylüyorum lalalalalalalalalalalalalaaaaaa :)))))
aldıgım egitimimin hakkını veriyorum :) işimi iyi yapıorum :) takdir görüyorum... bununda armaganlarını alarak yasıyorum... buralara kendi basıma geldim :) aklıma koydugumu yaptım :)) haa sapıgım ya ben en azından hayatımda hiçbir arkadasım benim yanımda baska biriyle sevişemedi :)
şimdi yine milyon tane yaygara kopacaktır kesin ama bugun haricinde kimsenin profilini takip etmedim takip ettiğim sadece 88 kişi var onların söylediklerini önemli buluyorum ki onları takipliyorum :))
hayatıma coktan bahar geldi :)) etrafta sararan yapraklar yerine gelincikleri görüyorum... allaha beni ben olarak yarattıgı icin hamd ediyorum :))
bugune kadar alnımın teriyle para kazandım :)) kimse bana bu adamın kötülüğü dokundu diyemedi :) dostluklarımı ya da ilişkilerimi parayla ölçmedim :) günlerine pahalar biçmedim evet ben buyum hatalarımla sevaplarımla kendimi ben yarattım ve kimseye veremeyecek hesabım yok :)
evet yazmaya devam edecegim
kendim istediğim icin yazacagım umutlarımı kızgınlıklarımı basımdan gecenleri yasadıklarımı yazacagım hatta son ilişkimi kitap haline getiriyorum :) sözleşmeyi bile imzaladık :) bir yandan da onu yazıyorum :))
severek okumak isteyenler burdan beni takip etmeye devam edebilir etmek istemeyende nasıl olsa saçmalıyor der ve takip etmez :) bu bu kadar basit... kimse mutlu olacak diye kendimi susturacak değilim :))
haa bir de pazartesini bekliyorum :) o gün hayatımda ki en buyuk gün olacak hiç unutulmayacak bir gün :) herkes tarafından yasadıkları sure icerisinde hatırlanacak bir gun olacak ...
artık baslıyor ömrümüzde yeni bir fasıl :))
anlayana söylediklerim cok bile kimseyi kendi dunyama cekmeye calısmıyorum o dünyaya giremezler :) hani bir lafım vardır yolda ölüyor olsa tek yasama umudu ben olsam kafamı cevirir yürür giderim :))
bundan sonra hayatımda günlüğü 100 tl den ilişkilerim olmaz :) bundan sonra egrilmem bükülmem dimdik durdugum yerde dururum ben :) ki zaten ord durmaktayım ben :)) kavga isteyenle kavga ederim kimse merak etmesin düşman olunucakla düşman dost olunucakla dost olurum... herşeyin bir yeri herşeyin bir zamanı vardır :) bazılarının hatırladıgı kadar benim unutmusluklarım var :))
şimdi bu yazıdan sonrada kıyametler kopacak aman allahım ama napayım duramadım yorumlardan sonra yazmak geldi icimden kimse kusura bakmasında haksız yere kimseden para almadım aldıysam da tesekkur etmesini bilirdim ki biliyorumda zaten kimsede kusura bakmasın kimse mutlu olacak diye kendi alın terimle kazandıgım paramı kimseye yedirmek zorunda değilim.... kimsede kusura bakmasın telefonu yedirmeyecegim :) abi benim paramla aldıgım bana ait olan bir mal hayatımdan cıkan birine nie vereyim bu kadar basit .... hadi cıktım simdi daha önemli işlerim var hayatımda ki özellere vakit ayırmalıyım öpüldünüzzz

özel adama sonat :)

en kötü halinde hatta gereksiz mutsuzluklar cekerken birileri sana gülmeyi umutlanmayı öğretebiliyor onunla baharı kutlamak istiyorsun
onun sayesinde aslında kaybedenin sen olmadıgını anlıyorsun caddelerde daha buyuk bir umutla yürüyebiliyor aklına değişik bir melodi geliyor
şapşal şapşal gülümsüyorsun :) anlamsız bir mutluluk hali kaplıyor içini seni kıranlara bile üzülemiyorsun hayatta kazananın sen oluyorsun
sana kocaman beyaz bir sayfa veriyor uzun zamandan sonra sen sen olarak dolduruyorsun o sayfayı :) içini yıkıyorsun :) aklında bir melodi :)
ve hayatında yeni bir fasıl başlasın istiyorsun :) olmadıgı kadar saf olmadıgı kadar temiz ve içinde o olsun istiyorsun :)
işte benim pır pır halimin sebebi bu :)
pekii o bunun icin ne yapıyor kocaman gülümsüyor :) galiba gulumsemek en cok ona yakısıyor :)

günün sözü :)

"I am not discouraged, because every wrong attempt discarded is another step forward." - Thomas Edison

14 Ekim 2010 Perşembe

bir arkadastan

Only fools greet the day with a smile; but only fools could possibly escape the simply truth that now isn't simply now...it's a cold reminder...one day later from yesterday; one year later from last year...

bugüne dair :)

Eceli gelen köpek cami duvarına işermiş

gerçekler

Birine çamur atmadan önce düşün ve sakın unutma; ilk önce senin ellerin kirlenecek ..! Leo Tolstoy

tevriye

Tahir efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zâhirdir.
malikî mezhebim benim, zira
İtikadımca kelp tahirdir"

13 Ekim 2010 Çarşamba

sıra bende..

bugune kadar kızdıgım kırıldıgım insanları eleştirdim güzel şeyler ya da kötü şeyler yazdım insanlar için... bugun sıra kendime geldi.... evet biraz da kendimle yüzleşeyim .... bakalım neler çıkacak ortaya... ben ahmet kendi hayatını tek başına şekillendirmeye çalışan biriyim çok fazlada destek gördüğüm söylenemez... hayatımda ki olumlu ve olumsuz herşeyi ben yaptım kendi doğrularım kendi hatalarım var... bunları bilerek ya da bilmeyerek yapıyorum... kendim haricinde diğer konularda çok falza düşünenbiriyim.. başkaları her zaman benden önce geliyor.. çok fazla sınırlarım yok... bazılarının dediği gibi SAPIĞIM , bazılarının dediği gibi KÜLTÜR MANTARI ; JET FADILIM , beni tanıyanlar çok iyi bilirler ki kimseye kötülük yapamam aksine etrafımda ki herkese iyiliğim dokunur fakat bu yaptıgım iyilikler çoğu zaman görmezden gelinir ya da bir tesekkur bile edilmez önemsenilmez niye ahmettir o ve onun asli vazifesidir bunlar ona tesekkur etmeye senin bir seye ihtiyacın var mı mutlumusun denmez ya da ahmetin istekleri olmaz çünkü etrafında ki herkesin götünü kaldırır ahmet aman herkes mutlu olsun diye elinden geleni yapar... mesela onun gözünde sapık oldugum insana kötü birşey yaptım mı ben hayır yapmadım ya ötekine sırf sevdiğim insanın özeli diye kızsamda iyi davrandım gerçekten dost olmak için çalıştım pekiyi onlar ne yaptı sen söylesin sen böylesin höt höt höt yapıp en özelime kadar girip beni rezil etmek için ellerinden geleni yaptılar... şunu yapmakta olabilirdi bak böyle seyler dönüyor ortada şunları böyle yapsan bak hatalarında var tamam iyi bir insan olmak için çalışıyorsun ama şu hataların var bak bunları düzelt demek yerine hakaretin biri bin para oldu... onlar kendilerinde bu hakkı görüp beni aşağılarken benim yapmam gereken susmakmıydı... niye ahmete düşen susmaktı... çünkü o susmalıydı niye onlar haklılardı ve tartışmayacaklardı... sonrasında mesela son ilişkim şimdi kendi düşmanıyla dost oldugum düşünülüyor acaba bu kadar zaman içerisinde bir kere haricinde o düşmanıyla bir kere olsun mevzusu geçtimi bilmiyor... bir kere konuşuldu mu bilmiyor... onunda kendi doğruları var keskin köşeleri ve tartışmıyor bile .... onunla ilişkim bittiği zaman eşşekten düşmüşe dönmüştüm çünkü bana herzaman seninle bir sorunum yok sıfır sorunum var diyordu ama milyon tane şey ortaya çıkıyordu bak bunları sen söyledin mi yaptın mı dediğimde hepsine hayır diyordu... evet hepsini ben söyledim demedi bana... ben bunca zaman gaza gelmiş olsamda kime inandım ona inandım onu haklı gördüm... evet ben onu kendimden öne koydum herşey onun için olsun dedim evet en son kurusuma kadar ona verdim neden hayatını ertelemesin bi yerden başlasın diye... evet onun için alışverişler yaptım niye kimsenin önünde başı öne eğilmesin diye en en en zor dönemlerimde onun için birşeyler yapmaya çalıştım evet bu ilişkinin gerçek yapılması gereknlerdi ama ben onunla düşman olmak istemedim istediğim onu görmekti evet ona karşı çok büyük zaaflarım vardı evet onu hayatımda kimseyi sevmediğim kadar çok sevdim... ama ayrıldıktan sonra bana bir acıklama bile yapmadan beni hayatından cıkartmasını yediremedim ondan istediğim benim en azından bir kahve içebilmek iki sohbet edebilmekti... belki çok uzun süre sonra arkadas olabilmeyi beklemek değildi bana giderken ahmet kusura bakma seni artık görmek bile istemiyorum deseydi bende bunu kabullenir otururdum.... ama o bana yine hiçbişey sölemeden gitmeyi tercih etti.... evet ondan ona verdiklerimi geri istedim istediklerim neydi ona verdiğim dolarlar ilişkimiz içerisinde aldıgım yüzük ve telefon bunları neden istedim özellikle telefonu ki herkes al al ya da ona ver ver derken hiç lafını bile açmadığım telefon... o telefndan bana laf sokması benim içime oturdu evet biz ayrılmadan ona öyle seyler yapacagım ki bir daha kendine gelemeyecek diyen oydu ... olaylar ilk cıktıgı anda hala seni seviyorum diye gidende oydu... bende istedim en doğal hakkımdı bunlar çünkü maddi zorluklar cektiğim anda yasadıgımız herşey icin tesekkur ederim benim icin yaptıkların icin guzel bir ilişkiydi ama yurumedi kusura bakma sen kendi yolunu ciz ben kendi yolumu cizeyim demeden gittiği icin istedim bana ne dedi 9 ay gunlugu 100 tlden say dedi işte beni en cok yıkan bu oldu bir ilişki iyi ya da kötü yasanır ama ben gecmise baktıgım zaman cidden guzel bir ilişki diye düsünüyorum ama bu kadar agır sözleri duydugum bir ortamda düşman olarak görüldüğüm ortamda onun için harcadıgım seylerin parasını taksitlerini ödemek istemiyorum.... bu bana çok koyuyor... benim hatalarım yok deil evet var özel yasantı hatalarım var ama kimseye zarar verdim mi ki verebilecekken vermem... neyse işte benim en buyuk hatam insanlara cok fazla güvenmem ve beni uyaranları dinlememem evet en basında onları dinlemeliymisim cunku olacakların hepsini o gunlerde söylediler.... bak yanlıs yapıosun dediler bu gidecek ve bunlara maruz kalacaksın dediler ve ne yaptım burnumun dikine gittim... bana en cok koyan sey hala benim ona zarar verebilecegimi dusunebilmesi hala onun icin üçkagıtlar yaptıgımı düsünmesi .... demek ki o kadar ay beni gercekten tanımamıs ya da zaten tanımak istememis.... haa benim hakkımda ileri geri konusan herkesi allaha havale ettim zaten ister yakınımda ister uzagımda olsun bu insanlar hepsini allaha havale ettim ki öyle böyle hepsi cezasını cekecekler... şimdi kendimi toplamaya düzeltmeye çalısıorum hatalarımla yüzleşiyorum... ama son defa yapacagım birsey var onu yapacagım ondan da sonuc alamazsam tamam diyecegim... ben kendimi anlatamamısım diyecegim evet ben dört dörtlük bir insan değilim gerek dostluklarımda gerekse özel ilişkilerimde hatalar yaparım ama bunları kötü niyetten değil fazlaca saflıktan yaparım... madem beni hayatınızdan cıkarttınız artık benimle alakalı konusmayın yeter beni unutun adımı unutun... en azından bogazınızdan gecen benim paramla gecen seylere saygınız varsa susun.. eger o kadar mukemmelseniz susun bu işi savasa dönüştürmeyin... unutmayın ki bu durumdan ne ben ne siz kazanclı cıkarız... herkes herkes icin bişeyler yapabilir bana zarar verirseniz bende size veririm bu bu kadar basit.... olay artık tamamen kapansın bitsin.... ve sana ben kimseye senin hakkında kötü birşey söylemedim dedikodunu yapmadım... senin icinde yapacagım son birşey var ona fırsatım olursa onu yapacagım ve kapatacagım bu konuyu zaten kapattım sonsuza kadar zaten... evet kendimle iç hesaplaşmalarımı yapıyorum ben artık herkes kendi icinde mutlu olsun kendi hayatını yasasın yeter...... herkese saygılar artık sınırlarımı cok iyi biliyorum...

12 Ekim 2010 Salı

isott

hayatımdaki en gereksiz şey haklı olmam :))

huzur...

duymuyorum..... görmüyorummmm... konuşmuyorum....

9 Ekim 2010 Cumartesi

sana....

güzel başladıgını zannettiğim fakat yanıldıgım... sana.... son kez içimi döküp açmamak üzere kapattığım sana.... keşke hayatında bir kere bana dürüst olabilseydin... keşke benden iğrendiğini söylerken benimle birlikte olmasaydın... keşke parayı pulu bir tarafa bıraktım... benim hayatım ve duygularımla oynamasaydın.... beni yıkmak sıfıra indirmek için bu kadar çok çalışmasaydın.... kimsenin sana yapmadığı seyleri ve yapamayacagı seyleri sana yaptım... tek bir karsılık bekleyerek o da beni sevmendi o konuda da keşke durust olabilseydin... ama olamadın... hep bana oynadın... acaba bana bir kere dogru söyledin mi... acaba bir kere olsun cidden beni sevebildin mi... bana kalkıp benim 9 ayım gitti demiştin ama sen benim aylarımı boşa harcadın... en önemlisi sevgimi sana vediğim değeri kendime olan inancımı kendime olan güvenimi herşeyimi değersiz bir kağıt gibi kullanmayı tercih ettin ve ilişkide demiyorum ama beni sana olan güven konusunda yarı yolda bıraktın... sana olan inancımı güvenimi boşa çıkardın... insanlar ondan bişey olmaz dedikleri zaman arkanda hep ben durdum ... ama malesef beni hayal kırıklığına uğrattın... kaçıp gitmeyi yok farzetmeyi tercih ettin benim tek derdim vardı o da senin hayatını kura bilmen ben dahil herkesi uutandırabilmendi... içinde ki ruhu özgür bırakabilmendi ama sen bunlar yerine bana yalan söylemeyi beni oyalamayı ve hiçbirşey yapmamayı tercih ettin... kusura bakma beni bb'den ordan burdan silmekle hayatından malesef cıkartamazsın sen kendi içine beni işledin ve son nefesine kadar malesef ben orda olacagım ama artık ne yanında ne arkanda olmayacagım sana guvenim sıfır.... sana inancım sıfır.... çünkü bir kere olsun birşeyin arkasında durmayı denemedin hep sıyrılmak icin yollar buldun ve dısardan sıyrılmıs gibi gözüktün... umarım beni ve diğerlerini utandırırsın ama buna ne inancım ne güvenim var... hayatım boyunca en fazla sevgimi ruhumu inançlarımı doğrularımı sömüren insan sen oldun.. sana kızmayı senden nefret etmeyi kin duymayı istiyorum ama onları bile hissedemiyorum sana karşı.... tek bir his var içimde sana karşı o da koskocaman bir hayal kırıklığı.... seni sen yarattın artık tek basınasın herkes gibi sende biliyorsun ki hiçbirşey yapmayacak hayatta oyalanmaya devam edeceksin... bu da senin tercihin... sunuda çok iyi biliyoruz malesef seni ben yaptım... bir yerlere geldiğin zaman ikimizde istemeekte o yerlere benim sayemde geleceksin umarımda gelirsin ama o gün huzurlu bir şekilde mutluluk sigaramı içiyor olmayacağım çünkü hayatımda yoksun artık yavaş yavaş anılarımdan da seni sileceğim... ben inandığım bana gösterdiğin kişi için bişeyler yapmıştım ama malesef ki o da sahte çıktı... o yüzden eğer ilahi adalet varsa ikimizde hesap verelim kim alacaklı kim verecekli çıksın ve hesabını ödesin... artık yolun açık olsun ama ben yokum olmayacagımda umarım ikimizde birbirimize borclu kalmayız ....

8 Ekim 2010 Cuma

şimdi birşeyler söylemek lazım..

birini seversiniz iyi ya da kötü seyler yasarsınız bunlar ilişkinin dogalıdır... birisi daha çok sever diğeri daha az ama bu sorunmudur değildir... hayatı paylaşıyorsunuzdur... aradan zaman geçip kaçarcasına ayrılıp... tekrar barısıp arkadas dost kalalım olup... arkasından tekrar kaçıp sonrasında da bana söylenecek seyler baskasına bir maille atılıp belki çok uzun zaman sonra arkadaş olabiliriz demek ilginç geldi bana... insanlar neyse o olmalılar.. yoksa biz biz olamayız ve bize biçilmiş rolleri oynamaya devam ederiz sonunda elimizde ne kalır koskocaman bir hiç... anlatılacak söylenecek milyon tane sey olmasına ragmen susmak belkide en anlamlı en akıllıca sey ... çünkü bu lafın üzerine tek birşey söylenebilir onuda söylemem yüksek sesle :) en azından ben maddi manevi kimseye borclu değilim en azından ruhumda prangalarım yok en azından iyi ki yaşamısım dediğim bitmiş bir ilişkim var en azından yataga yattıgım zaman huzurlu uyuyabiliyorum en azından kendimi çok iyi biliyorum en azından ben benim :) en azından hiçbiryere kaçmadım dimdik ayakta durabiliyorum.... yakında bu konuyla alakalı son defa konusacagım ve bundan sonra ölene kadar susacagım herkese bol icrahatlıgı gecirebilecegi günler dilerim...

ilginç :)

belki çok uzun zaman sonra arkadaş olabilmek.... hımmm çok ilginç geldi bana :))

7 Ekim 2010 Perşembe

titremek...

hayatta ki en zor sey cevap beklemekmiş..... hem de cevap vermeyecegini bile bile atılan mesaja cevap beklemek ne zormuş.....

mesaj..

az önce sana mesaj attım ... keşke cevap versen ama verirmisin ki bilemedim... ama benim için doğru olan buydu bende yaptım ... umarım cevap verirsin hatta keşke versen hatta az sonra kapıdan girsen içeri... ama bişeyleri tahmin ederek bilerek attım sana mesajı.... offf cidden ne zor şeymiş birini sevmek hemde karşılık beklemeden sevmek keşke herşey kolay olsaydı keşke... ama nerde .....

özledim

özledim.... lanet olsun sen arayıp sorana kadar aramayacagım dedim ama dayanamadım özledim.... hem de cok özledim... belki özlemeye bile hakkım yok belki aramaya sormaya bile ama dayanamadım seni çok özledim....

güzelmiş...

Bir eşi olmalı insanın
.Rüzgar onun kokusunu getirmeli,Yağmur O'nun sesini.
Akşam onu görecek diye,pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken,
Cennetten köşe almışçasına.
...Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın.

Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...

6 Ekim 2010 Çarşamba

bir hafta...


sen gideli koskoca bir hafta geçti... sen ne yaptın bu bir haftada bilmiyorum.. ben ne yaptım önce üzüldüm depresyonlarım tuttu.. üzüldüm.. ağlamaya çalıştım bu sefer bir damla göz yaşı dökemedim... o kadar çok ağlamıştım ki artık ağlıyamıyordum... umutsuzluklarım oldu... sonra beklemeye devam ettim dedim mutlaka bir şekilde gelir ya da haber verir... bekledim bekledim... sonra sana kızmaya başladım... kızdım köpürdüm... bunu bana nasıl yapardın dedim.... sonra kendimi gündelik uğraşlara verdim... bekledim... gözüm kapıda öylece bekledim... hani dedim bir gün haber vermeden gelir dedim... bu kadar uzun süre kaybolmaz dedim... belkide artık dönmeyeceğini anlamam lazım... oralarda kendine sıfır kilometre bir hayat kuruyorsundur... belki mutlusundur... belki beni hatırlamıyorsundur bile... belki çoktan unuttun beni... umrunda bile değilimdir... hatta adımı bile çoktan unutmussundur... çoktan çıkmısımdır düşlerinden beyninden zihninden.... ben bir haftadır seni bekledim... ve bir hafta geçti sensiz ömrümden belkide sensiz gececek gunlerimin ilk haftasıydı bu ve alışmalıyım belkide unutmalıyım seni artık... beklemek neye yarar ki bilemezsin :)
ekim geldi işte yaz bitti kıs geliyor yavaştan yavaştan ömrümüze içimize döneceğiz belki üzüleceğiz belki kırılacağız... yağmurlar yağacak ... ıslanacağız .... ve ben beklemeye devam edecekmiyim bilmiyorum ki... zaman öylece geçip gidiyor... aynı hayat gibi .... aklımda anılar var ... işte bir hafta geçti ... başka bir çok hafta daha gelip gececek sensiz... ve alışacagız yokluguna... sen beni unutacaksın... ben sana kızacagım belki kırılacagım... ama zaman gecmeye devam edecek arada umut edecegim evet diyecegim bir gun kapıdan içeri girecek diyeceğim... bazen seni anlatacagım insanlara ... yine kızacagım kırılacagım umutlanacagım... ve bir gun gelecek birbirimiz icin birer yabancı olacagız ve sansımız varsa bir gun bir yolda karsılasacagız sarılsak mı selamlassak mı bilemeyecegiz... sıradan gulumsemelerle ayakustu konusacagız belki oturup sohbet etmek isteyecegiz ama bunu söylemeyecegiz öylece selamlasıp yuruyup gidecegiz kim bilir üzerimize kaç yagmur yagacak .... kaç güneşe merhaba diyecegiz ve kaç defa aynı gökyüzünde aynı yıldıza bakıp sigara içecegiz...

insanlar için düşüncelerim 3 tk

abi yeter artık beni arama senin hastalıklarında sorunlarında beni ilgilendirmiyor... kendimi senden kurtardığıma bakıyorum... senin adam olabilmen bence imkansız... iyi bir okulda okuyorsun ama kişilik gelişim sorunların var abi orospulukların beni ilgilendirmiyor.. allah yolunu açık etsin ama benden uzak şimdi artık uza işin düşünce ararsın arama beni hadi senide öptüm .... sahte kişilerle işim yok benim seninle ne dost ne arkadas olurum....

insanlar için düşündüklerim

evet bu seri bazılarını cidden kızdırabilecek ama içimde tutmaktansa tamamen bana ait olan bir yerde istediğim gibi yazabilmeliyim :) istemeyen okumamakta özgür... gerçek isimleri vermeyeceğim insanlara o kadarda olsa saygım var ama okuyupta üzülen kızan olursa kusura bakmasın kimseye bir kastım kinim yok sadece içimden birşeyleri atmam gerekiyor bunuda en iyi yazarak yapıyorum bu yüzden bu adam delidir diye düşünün ve geçin :) nasıl olsa ben size zarar veremem bunu siz söylemiştiniz ben değil :) zaten amacım zarar vermek değil bir nevi detoks yapıyorum kendime o yüzden içiniz rahat olsun okumazsanız okumayın ama ben bunu yazacağım :) hadi bismillah herkese hayırlı olsun :)

son söz..

insan oldugu icin herkes sevilmeyi hak eder o yüzden kin tutma insan oldugu icin sev göstermene gerek yok
sana zararı dokunsa bile kimse icin kötü düsünme bırak cezasını ALLAH versin ki çok çabuk veriyor ve sen zaten sigaranı içip izliosun
sakın kimseye kırılma gerek yok kırıldıkca kırılırsın onun yerine affedici ol insandır hata yapar demeyi dene bu herkesin işini kolaylastırır
her zaman önce sen varsın kendi önüne kimseyi gecirme gerk yok o da bişeyler yapmayı öğrensin yoksa hayatı boyunca birşey yapamaz onadayazık
kimseyi birşey için zorlama zorla hiçbirşey olmaz kendinde zorla birşey yapma rahatsız olduklarını söyle ki hemen çözümleyebil
ne kadar boktan olurlarsa olsunlar aile ailedir onlardan vazgeçilmez onlar kötü oldukca sen iyi ol iyiler kazanır uzun vadede bunuda unutma
sakın durma devamlı yürü sakın hayatını erteleme geçen zamanın yerine yenisini koyamazsın
rahat ve mutlu yaşamak istiosan çok ama çok çalışmalısın bunun yaşı ve zamanı yok bunuda unutma
her zaman pasif direnişçi olmayı dene kavga gürültü tartışma bir sonuç getirmez gerek yok
ve öleceğini bilerek yaşa ne yaparsan onun seninle geleceğini herşeyden kurtulabilirsin ama yaptıklarından asla
son söz ben kendimi seviyorum çünkü ben benim ve hepinizi affediyorum :) pekiyi ya siz kendinizi sevip affedebiliomusunuz :)

Mutluluk projesi..

YA PIL MA SI GE RE KE Nİ YAP..... içinde hiçbirşeyi tutma... sakladıklarını söylemediklerini söyle rahatla :) yakında :)

5 Ekim 2010 Salı

neden o ??

illa ki bir nedeni mi olması lazım illa ki bir neden mi bulmalıyım yok..... seviyorum nedeni o... baska nedeni yok.... bundan daha buyuk bir neden bulabilen varsa gelsin cıksın karsıma ve söylesin bende kabul edeyim.... evet hala seviyorum... herşeye herkese ragmen seviyorum... seveceğimde.... herkes yeter artık unut gitsin diyorlar... ilişkide seni bıraktı gitti açıklama bile yapmadı... sonra tekrar geldi bu seferde işte yarı yolda bıraktı gitti diyorlar... ne zaman senin arkanda durdu diyorlar... güvenilmez biri o diyorlar... umrumda mı hayır.... çünkü benim için o ne diyorsa o hepsi bu ..... bekliyorum bekliyeceğim..... seviyorum seveceğim hepsi bu.... başkada birşey duymak istemiyorum..... yeter .... zaten ne yaptığımı bilmiyorum... nerde durduğumu nerde duracagımı... sadece bekliyorum... beklemek çok zor bişey evet dayanamıyorum... evet nefes alamıyorum... ama beklemeye devam edeceğim takiii o gelene kadar belki hiç gelmeyecek ama ben beklemeye devam edeceğim... çünkü hayatımda ilk defa onu kendimden çok sevdim ilk defa birinin hayatı benim için özel ve önemli oldu halada öyle.... artık susyorum.... beklemeye devam....

tekerleme

Sen gidince anlamını yitirir; biz. Sen ve o, yeni bir kelime SİZ... Ben bizsiz, sensiz,bir ben'le, tek başıma Ben...

tekerleme

elma dersem gel armut dersem yine gel ama her durumda bekleme işte çık gel....

two to one

iki'den bir olmak nerde başlamak nerde burmak.... gelirken ikimiydik biz giderken kaç kişi olduk... nerdeyiz ne yapıyoruz... ne söylemeliyiz... nerde ikiydik nerde bir olduk... giderken bir mi kaldık.. ikiyemi atladık... çoğulmuydu gelişlerimiz tekilmiydi gidişlerimiz... pekiyi ne zaman üç olduk ne zaman anlamadan bire geçtik ne zaman çözülüp iki olduk.... nerde başladık nerde bittik nerde ayrıştık nerde düğümlendik... gelirkende birmiydik giderken ikimiydik... neyi ne zaman yaptık nereye geçtik... nerde kaybolduk...

you'a senfoni...

fonda bir müzik silik notaları anlaşılmayan... hava azıcık soğuk insanın içini üşüten... masada iki kadeh... yarısına kadar dolu .... ve mumlar... dışarda puslu bir hava... dünden kalma mevzular etrafta.... gökyüzünde yüzen gri beyaz bulutlar.... anlamsız bakışmalar.. suskunluk... oda da sigara dumanı bolca... boğazlara takılan düğümler... bir türlü çıkmayan kelimeler.... ve sessizlik bolca... ağır hareketler... dünden kalma mevzular... bitişler... yeniden doğuşlar... umutlar... hayaller... puslu bir hava... puslu bir ortam... kadehlerde bolca rose şarap.... gökyüzünde gri beyaz bulutlar.... insanın içini üşüten bir hava... kalabalıklar içinde yalnızlık duygusu.... saatin tiktakları... içten gelen konuşmalar... ve sessizlik ya da sensizlik... fonda bir şarkı sesi silik notaları kayıp... ve sen ve ben...

murathan mungan - yalnız bir opera

YALNIZ BİR OPERA

Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.

Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman
Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.

Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmissinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her cağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çicek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.

Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Ask yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
panayır yerleri...
Ölü kelebekler...
Ölü kelebekler...
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde her şey
Şimdi her şey doludizgin ve çoğul
Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi her şey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.

ŞAŞIRMIŞLIK...

Hayatımdan koskoca bir eylül geldi geçti... çalkantıları umutları acıları bilinmemezlikleri ve herşeyiyle... gitti dediğim anda geri geldi bana ufakta olsa bir göz kırptı.... yalvarmak istedim gitme dur demek istedim hep yanımda olsun istedim ama gitti... bir eylül ayının sonunda pendik feribot iskelesinden yolcu ettim onu... öylece gitti... arkasından gitme sana hala ihtiyacım var sensiz yaşayamam diyemeden gitti... o gün ağlamadım... üzülemedim.. kendi boşluğumda kaldım.. eğlenmeyi denedim... kendim olmaya çalıştım ama beceremedim... hep bir tarafım eksikti... o yoktu... o olmayacaktı... kaybetmiştim.... bitmişti... hayatımdan tamamen çıkıp gitmişti... beni istemiyordu... ne bana ne sesime ne kendime tahammulu vardı... bastı çekti ve gitti... bense burda arada asılı kaldımm.... seri mayın gibi ne yapacagımı bilemeden öyle orda kaldım .... önceleri twitterdan facebooktan takip ediodum iyi mi... ne yapıyor ne düsünüyor die ama bir anda oralardan da gitti... sonra telefonumda ki bb messenger listemden de gitti... elimde ne kaldı hiçbişey.... uyuyor mu uyanık mı... yalovada mı istanbulda mı... ismek kursuna gitti mi... bilemedim..... arada beni dusunuo mu özlüomu bilemedim... tek bildiğim etrafımda ki insanların unut onu gitsin dedikleri.... ya ben onun gibi kolay unutabiliomuyum... hayır onun yerine birini koyabiliomuyum hayır.... lanet olsun işte evet cidden lanet olsun ama ben onu çok seviyorum.... dün gece biricik suden '' başka bir aşk uğruna değilse gidişi tut kolundan getir hatta döve döve :)) '' dedi nasıl umutlandım anlatamam .... ama geri gelmez ki.... bende ona '' Herkesi herseyi karsima aldim hayatinda baska biri yoksa ayaklarina kapanirim da bilmiorum nerde bilmiorum ne dusunuo bilmiorum yasayamiorum '' dedim telefon numarasını istedi benden bende verdim... konustu ''z önce geri aradı aile var yanında sanırım pek rahat konuşamadı ama en azından bir başkası hayatında yok onu söyledi ben de çok sevildiğini anlatmaya çalıştım umarım işe yarar ve estafurullah hak ödemek ne kelime seven insanların acı çekmesine hiç dayanamam keşke bir faydam olsa çok mutlu olurum... '' ve tesekkur ettim bende yaptıkları icin şimdi ne yapmalıyım dediğim zaman '' bekle istersen dedi''... beklemek beni öldüren nefes alamaz hale getiren sey... beklemek beklemek beklemek..... hala yuzugunu takıorum ve kim ne derse desin beklemeye devam edeceğim bir ömür sürsede....

4 Ekim 2010 Pazartesi

Herşey yalan...

Herşey yalan...... Çünkü ben hala yokluğuna alışamadım ve DA YA NA MI YO RUM........

3 Ekim 2010 Pazar

yeni yaşam....

Beklemenin fayda etmediğini anladığım anda kaldırdım kafesleri beklemeyeceğim artık .... Özgürsün artık istediğin yere gitmeye zatende gittin :) ama ben beklemeyeceğim artık... Geri gelmeni umut etmeyeceğim ve seni beklemeyeceğim.... Hatalarınla doğrularınla yeni yaşantın sana mutlu olsun... Bende yeni gelecek gemilere güvenli liman olacağım... Ama seni beklemeyeceğim... Sana söyleyeceklerim vardı ama ondan da vazgeçtim sen ...-i olmayı tercih ettin ona da eyvallah der ve çekip giderim... Sanada banada hayırlı olsun :) ikimizide bolsans....

2 Ekim 2010 Cumartesi

bugün bana ağır geldi...

Alışmaya çalışmak kadar zor ne varmış bu hayatta.... bilemedim... ama bugün bana ağır geldi... önce umursamaz davranmak istedim... sonra içimin acısını göstermemeye çalıştım... herkese ayakta durduğumu göstermek istedim ama başaramadım bunu kendime.... çünkü ben kendimi kaybetmiştim... seninle beraber o da gitti ve nerde napıyor bilmiyorum... ama bildiğim üzüldüğüm.. yavaş yavaş sensizliğe alışmaya başlayacağım.. buna mecburum... başka ne şansım var ki... beni sevmeyen birini deli gibi sevmek... içinden söküp atamamak... onsuz nefes almaya çalışmak ama bir manası bir anlamı olmaması...
Ne yapmalıyım keşke giderken onuda söyleseydin... keşke keşke.... benim sensiz nasıl adam gibi yaşayacağımı anlatıpta gitseydin... biliyorum bir daha gelmeyeceksin.. belki birgün yolda yabancı gibi yüzünü göreceğim... yanına gelip naber demek bile zor gelecek... içim daha çok acıyacak... aynı gökyüzünün altında seninle aynı havayı soluyacağım ama hergün sensizliğe uyanacağım... belki seni başak tenlerde arayacağım ama asla seni bulamayacağım sadece elimde kalan resimlerine bakacağım ve o anıları hatırlayacağım... yavaş yavaş kokunu unutacağım... yavaş yavaş sesini unutacağım... yavaş yavaş silikleseceksin ama ben sensiz ne yapacağım...
Gittin o gün ölece .... gitme diyemedim sana kal diye ayaklarına kapanmak isterken senin istediğini yapmaktan başka birşey gelmedi elimden ve seni yolcu ettim ama ben hala arafta asılı kaldım... ben sensiz nasıl yaşayacağım..................

Tell him let him know

I'm so tired these days
I'm always rebellious, always unhappy
The black fate on my forehead
Is not erased, like death
It is not bullet that is in me
Love wound doesn't close up.
Tell him not to mention my name again
Tell him, I haven't forgotten his lies
Tell him, I've saved his sins for the dooms day
Tell him let him know, tell him let him know

29 Eylül 2010 Çarşamba

sakın...

sakın..... sakın tek bir kelime daha edeyim deme... sakın tek bir yalan bile söyleme... nie biliyormusun... çünkü.. İNANIRIM...... onca şeyden sonra... şimdi tek bir cümle et... gözlerimin içine bak beni sevdiğini söyle... gerçek olmadığını bal gibi bilirim ama yine de sana İNANIRIM.... o yüzden tek bir an bile beni gerçekten sevdiysen sakın....

oysa herkes öldürür sevdiğini.. kulak verin bu dediklerime... kimi bir bakışıyla yapar bunu kimi dalkavukça sözleriyle... korkaklar öpücükleriyle öldürür... yürekliler kılıç darbeleri ile... kimi gençken öldürür sevdiğini.. kimi yaşlıyken... kimi şehvetli elleriyle bogar kimi altından ellerle .... merhametli kişi bıçak kullanır çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.... kimi yeterince sevmez kimi fazla sever kimi satar kimi de satın alır.... kimi göz yaşı döker öldürürken kimide kılıkıpırdamadan çünkü herkes öldürür sevdiğini.... ama herkes öldürdü diye ölmez.....

sakın

http://www.kendincos.net/video-nptvhdl-ezel-sakin-tek-bir-kelime-daha-edim-deme-.html

28 Eylül 2010 Salı

berna müjde den :) HAYATTAN SUNLARI OGRENDIM..YA SIZ??

kelimesine bile dokunulamıstır :) mutlaka okunmalı...

HAYATTAN SUNLARI OGRENDIM..YA SIZ??

Geniş ve rahat olmayı öğrendim… Ölümün dışında hiç bir şey göründüğü kadar önemli ve acil değil…Coşkulu ve neşeli olmadığım zaman, bunun hiç kimsenin suçu olmadığını ve gülümsemem gerektiğini öğrendim…Cesur olmayı; değilsem bile öyle davranmayı öğrendim… Nasıl olsa, aradaki farkı kimse anlamıyor…Cazibemle 15 dakika idare edebildiğimi, ama ondan sonra mutlaka bilmem gereken bir şeyler olduğunu öğrendim…BU ONEMLI ...Hiç kimsenin sır saklamadığını öğrendim!… Çünkü herkes, “birine söylemek ihtiyacı” hissediyor…Yanıtını bilmediğim ve emin olmadığım konularda “Bilmiyorum” demenin daha faydalı olduğunu öğrendim…Ağzımı kapalı tuttuğumda, fazla hata yapmadığımı öğrendim!…Başarıya çıkan bir “asansör” olmadığını, tırmanmak gerektiğini öğrendim…nsanların bana sadece, -benim izin verdiğim şekilde- davranabildiklerini öğrendim…Kıskançlığın, mutluluğun düşmanı olduğunu ve “mutlu olmak için başkalarına güvenmenin sonsuza kadar hayal kırıklığı getirdiğini öğrendim…İnsanların kendinden daha az başarılı insanlarla, başarısını; mutsuz insanlarla da mutluluğunu konuşmaması gerektiğini öğrendim...Başkaları içn olumsuz düşünüp acımasız kırıcı olanların, aslında güçsüz kimslr olduğunu ve sevgiyi sadce güçlü insanların bildiğini ogrndim...Hayattaki en önemli çözümün, neyin “önemli” olduğuna karar verip gerisini çöpe atmak olduğunu öğrendim....Sadece “ders almak” için arkma bakmayı, sadece “yüksek sesle düşünebilmek” için sorunumu bir başkasına anlatmayı öğrendim “Çözüm” için değil...Zamanı ve sözleri, dikkatsizce kullanmamayı öğrendim… Çünkü geri alamıyorum...”Affetmek ve Unutmak“… Eğer güçlüysen başarabildiğini ve kin tutmanın beni rahatsız ettiğini öğrendim…Nerede ve ne şartlarda olursa olsun, yaşadığım yeri güzelleştirmeyi öğrendim...Sürekli “BEN DÜRÜSTÜM, BEN DOĞRUYU SÖYLÜYORUM, SEN FARKLISIN” diyenlerden kuşkulanmayı öğrendim!...Bugünkü her üzüntümün ve her acımın, benim yarınki mutluluğumuhazırladığını öğrendim...Hayatı, gereğinden fazla ciddiye almamayı öğrendim…”Kaybedecek neyim var?” demek yerine , yaşadığım her şeyde “kazanacak çok şeyim var!” demeyi öğrendim...En önemlisi de, kendime gülmeyi, kendimle eğlenmeyi, kendimi sevmeyi öğrendim....BENİ ELEŞTİREN, BANA 1 ŞEYLER SÖYLEME YETİSNİ KENDİNDE BULANLARA , “CEVAP VERMEME”Yİ ÖĞRENDİM ÇÜNKÜ BU TARTIŞMA, HİÇ BİR ZAMAN BİTMEYECEKTİR...

klinik bilmecesi

Oturmusun klinikte sigaramı içiyorum fonda demir demirkan .... baktım olmuyor yazayım dedim neler yazsam ne yazsam diye düşünürken bıraktım parmaklarım karar versin dedim yazacaklarıma....
Ben benim derken nasılda yanılmışım zamana nasıl eksik kalmısım zamana... içimin dibsiz kuytularında nasılda karanlıklara hap solmusum... ben neler yapmışım... nelere can vermişim... hayat olmuşum...
Anlamlandıramadığım bir duygu bu isim koyamadığım çözemediğim... hayal meyal adlandırdığım....
Başımı alıp gitme hissi var içimde ama nereye ... bilemediğim bir ruh hali bu....
Alıştım mı alışamadım tabi... öyle kolay alışılabiliyor olsa ben bişey yapmamış olurdum... sessizlik hakim kliniğin duvarlarına... sanki ruhu gitmiş gibi derin bir boşluk kaplı her yerde... bir de kocaman anılar.... önemi var mı olsaydı heralde bu kadar sessiz ve boş kalmazdı duvarlar... susmazdı koskocaman klinik.....
Hayatın bir yerinden tutunmalı yeniden başlamalı ama neresinden... giden gitmiştir demeli mi... susmalı mı... feryat etmeli mi.. hangisinin bir faydası var ki olanlara hangisi geri getirir ki yaşanmışlıkları....
Dün gece devalarca '' ben şimdi ne yapacağım '' demişim geçmişlere gitmişim geçmişleri yaşamısım .... anlamadım ki ... ne oldu neden oldu niçin oldu.... tek bildiğim kendi içimde kaybolduğum... adını bilmediğim tadını bilmediğim bir duygu yaşadığım ve bunun bana ağır geldiği... yıkılmış hissettiğim... canımın acıdığı ama bir o kadar da kendimi güçlü hissettiğim bir duygu bu .... pekiyi şimdi ben ne yapmalıyım... belki de kahve içmeliyim.... neye yarar ki şimdi bunlar... giden gittikten sonra hemde gelmemek üzere gittiğine göre....
Arkadaşlarım bana kızmakta... belkide haklılar... ama onları dinliyormuyum hayır nasıl dinleebilirim ki kim haklı kim haksız ne oldu nereye vardık ne olacak bilmiyorum ki tek bilebildiğim içimin acıdığı
siz olsanız ne yapardınız kalırmıydınız olduğunuz yerde yoksa yürümeye devam edermiydiniz.... ben bilemedim .... ''' şimdi ben ne yapıcam '''

emel yalcına özel

http://fizy.com/#s/1g49bc umarım burdan çıkıyordur

kayıp zaman

POST TRAVMATİK STRES

(Geçen Sayıdan Devam)

Sevgi ARSLAN

Komiser

Psikolojik Danışman

Ankara Eğitim Şube Müdürlüğü

TSSB’nda Disosiyatif Belirtiler

Disosiyatif yaşantılar genel olarak, iki ya da daha fazla zihinsel işlemin, bilinçten kopması ve/veya kendi içindeki bütünlüğünü yitirmesi, kişinin duygu ve düşünceleriyle ilgili farkındalığının azalması ve kişinin bu konudaki farkındalıktan kaçınması olarak kavramsallaştırılmaktadır. Bu yaşantıları kısaca, travmatik olaylarla ilgili anıların “kompartımanlara” ayrıldığı bilinç bölünmesi olarak tanımlamak mümkündür. Disosiyatif yaşantılar, travma sonrası stresin temel bileşenlerinden ya da göstergelerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Travma sırasında ya da travmadan hemen sonra ortaya çıkan disosiyatif yaşantılar, travma sonrası stresin çeşitli formlarıyla ilişkilendirilmektedir. Disosiyatif durumlara geriçakmalar (flashbacks) eşlik edebilir ve normal algısal, bilişsel ve motor işlevlerin bozulduğu gözlenir (Altaylı, 2000).

Disosiyatif yaşantıları üç temel grupta toplamak mümkündür:

1- Çevrenin daha fazla ya da daha az farkında olunması,

2- Ayrı ve birbirinden bağımsız kişilikler geliştirilmesi,

3- Travma sırası disosiyasyon,

Disosiyasyon ve travma arasındaki ilişki sistematik olarak ilk kez Janet tarafından tartışılmıştır. Janet’in görüşüne göre disosiyasyon, travmatik deneyime yanıt olarak ortaya çıkan nihai sonucun temel bileşenidir. Travma sonucu ortaya çıkan ve başedilemeyen duygusal yaşantılar, olayın içeriğinin ve izlerinin kişi tarafından absorbe edilmesini zorlaştırır. Süregen bir zafiyet yaratan enerji kayına yol açar. Tarihsel yaklaşım bağlamında, ortaya çıkan duygusal yanıtın niteliği ve şiddetinin travmanın kendisinden çok ilişkili olarak yaşanan öznel tepkilerle bağlantılı olduğu düşünülmüştür. Rahatsızlık veren ve istenmeyen duyguların disosiyasyon yoluyla unutulması süreklilik kazanmalarına yol açar. Bu tip olgularda kişiler travmanın olgusal içeriğini anımsayarak anlatamazlar. Bu yüzden travma ile ilgili olumsuz duygular çözümlenemez ve süreklilik kazanır. Ancak travma ile ilgili somatosensoryel belirtiler, kendiliğinden ve/veya anımsatan-benzeşen ortamlarda yeniden canlanır (Geyran, 1998).

Benzer şekilde bir çok travma kuramcısı, travma sırası disosiyasyonun ve travmadan hemen sonra gözlenmeye başlanan disosiyasyonun, travmatik olayın etkilerini bütün şiddetiyle yaşamamak için kullanılan bir savunma olduğu fikrini ortaya atmışlardır. Disosiyatif belirti gösteren TSSB hastaları, içinde bulundukları durumdan belli bir süre koptuklarını, bazen de olup bitenleri herhangi bir acı ya da gerginlik yaşamadan, dışarıdan gözleyebildiklerini söylemektedirler. Bu şekilde düşünüldüğünde, disosiyatif yaşantıların gerçekten de o andaki ağır şartlara rağmen, kişinin işlevselliğini devam ettirebilmesi açısından, önemli ve işlevsel bir düzenek olabileceği dikkat çekmektedir (Altaylı, 2000).

Freyd (1996), çocukların, bakım veren kişilerle yaşadıkları travmalara yönelik olarak ihanet travması kuramını ortaya atmıştır. Çocuklar bakıma muhtaç olduklarından, onlara bakım veren kişilerin onlara travma yaşatmaları halinde, fiziksel olarak onlardan uzaklaşmaları mümkün olmamaktadır. Freyd’e göre çocuklar, ortamdan ve kişilerden fiziksel olarak uzaklaşamadıklarından, durumu onlar için daha katlanabilir hale getiren “bilişsel kaçınma” stratejileri geliştirerek disosiyatif yaşantılara girmektedirler. Böylece duygusal açıdan uzaklaşabilmek için gerçek dünyadan kopmaktadırlar. Freyd’in kuramının yetişkinlikte gözlenen travmaya bağlı disosiyatif yaşantıların açıklanmasında da yararlı olabileceği düşünülmektedir (Altaylı, 2000).

Freyd ile benzer bir çizgide Gershuny ve Thayer (1999), disosiyatif yaşantıları, tehdit edici durumlara verilen “savaş ya da kaç” tepkisiyle bağlantılandırmışlardır. Kişinin travma sırasında durumla savaşma ya da durumdan fiziksel olarak kaçma imkanı olmayabilir. Bu nedenle, Herman (1997)’a göre kişi, disosiyatif yaşantıyla kendine başka bir “oluş hali” yaratarak durumdan bilişsel ve duygusal olarak kaçmaktadır. Sözü edilen bu oluş hali de savaş ya da kaç tepkisinde olduğu gibi, temelde korunma amaçlıdır (Altaylı, 2000).

Konu hakkında biriken bilgi ve deneyimler, TSSB’nun ortaya çıkışı ve dissosiye olabilme yatkınlığı arasında gösterilebilen bir ilişki olduğunu desteklemektedir. Özellikle çocukluk çağı travmaları ve disosiyasyon arasında ilişki olduğu konusunda bir uzlaşmanın sağlandığı söylenebilir. Benzer şekilde travma sırasında yaşanan disosiyasyonun TSSB gelişimini predikte ettiği ve erişkin dönem travmalarına yanıt olarak TSSB geliştirenlerde daha yüksek oranlarda disosiyasyon belirtisi saptandığı yönündeki görüşlerin henüz tartışmalı olsa da genel bir kabul aldığı görülmektedir (Geyran, 1998).

Geç Başlangıçlı PTSB.

Nadir görülür ve çalışmalarda, özellikle gazilerle ve küçük yaşta cinsel tacize uğrayanlarda belirgin olarak rastlanmıştır. Anlaşılması güç olmakla birlikte tablo, travmadan 30-40 yıl sonra yeniden alevlenebilir. Ya da ortaya çıkabilir. Bu olgularda bir tetikleyicinin orijinal travmanın çözülmemiş yönlerini aktif hale getirdiği düşünülmektedir. Ayrıca, çalışma ve fiziksel aktivite gibi travmatik olayın başarılı bir şekilde inkarını kolaylaştıran başa çıkma mekanizmalarının, emeklilik veya fiziksel hastalık gibi nedenlerden dolayı işlememesi sonucu mevcut olayın yeniden canlandığı düşünülmektedir (Battal ve Özmenler, 1997). EPİDEMİYOLOJİ

TSSB’nin yaşam boyu prevalansı %1-14 arasında değişmektedir.Risk gruplarında ise bu oran %3-58’dir. Posttravmatik Stres Bozukluğu prevalansı ile ilgili hem genel toplum, hem de risk gruplarını hedef alan pek çok çalışma yapılmıştır. Epidemiyolojik çalışmalar çoğunlukla tedaviye müracaat etmemiş genel toplumda yapılmıştır. Örneğin bir çalışmada genel toplumda tespit edilmiş 20 olgunun yalnızca birinin psikiyatrik tedavi aldığı bildirilmiştir. Epidemiyolojik çalışmalarda tanı için yaygın olarak DIS kullanılmıştır. Bu ölçeğin eski versiyonu ile yaşam boyu prevalans %1-3, ayrıca %6-14 kadar da subklinik form bulunmuştur. DIS’ın gözden geçirilmiş yeni versiyonu ile yapılan bir çalışmada da yaşam boyu prevalans %9, yaşam boyu travmatik olayla karşılaşma olasılığı %39 olarak gösterilmiştir. Değişik ölçekler bir arada değerlendirildiğinde, bir stresörle karşılaşan insanlarda PTSB gelişmesinin yaşam boyu prevalansı %3.6-75 arasında değişmektedir. ABD’de Vietnam gazilerinde erkeklerde %30, kadınlarda %26 sıklık gösterilmiş, ayrıca %22 kadarında kısmi veya subklinik PTSB olduğu bildirilmiştir (Battal ve Özmenler, 1997).

Çocuklarda TSSB.

Travmaya maruz kalan çocukların %30 kadarında TSBB’nun oluştuğu bilinmektedir. Hugo kasırgasına maruz kalan 5687 çocuk ile yapılan bir çalışmada, bu çocukların %5.5’inde TSBB’nun geliştiği ileri sürülmektedir. Kentlerde toplumsal şiddete maruz kalan çocukların %24 ile %34.5’inde TSSB’nun gelişmediği, belirtiler düzeyinde kaldığı bulunmuştur. Bu çalışmaya ailelerinden ve çevrelerinden uzakta yatıla okul yaşamına başlayan ve deprem yaşantısına tanık olan 32 ergen alınmıştır. 17 Ağustos 1999 Marmara depremini yaşayan çocuklar ve ergenlerde yapılan bir çalışmada 1100 çocuk ve ergenin 84’ünde akut stres bozukluğu geliştiği bildirilmektedir (Yorbık ve ark. 2002).

Cinsiyet Açısından TSSB.

Kadınlarda cinsel tecavüzler ve fiziksel taciz daha yüksekken, erkeklerde silahlı saldırı ve çatışma şeklindeki etkenler daha önde gelmektedir. Kadınlarda belirtiler daha şiddetlidir. Hastalığın süresi kadınlarda daha uzun sürmektedir. Kadınlarda travmatik olayın 15 yaş öncesinde başlama riski çok daha yüksektir(özellikle cinsel taciz ve tecavüzlerde).

Travmaya maruz kalan bireylere yardım çalışmalarında görev alan kişiler üzerinde yapılan çalışmalarda TSSB belirtilerinin kadın travma çalışanları arasında, erkeklere oranla daha yüksek olduğu bulunmuştur. Kassam-Adams (1995) cinsel travma mağdurlarının tedavisini yürüten psikoterapistlerle yaptığı çalışmasında, kadın terapistlerin, erkek terapistlerden daha fazla TSSB belirtisi bildirdiklerini belirtmektedir. Benzer şekilde, Çöl Fırtınası Operasyonu çalışmasında cenaze işleriyle uğraşan kadın çalışanların, erkeklerden daha fazla rahatsızlık bildirdikleri bulunmuştur. Kadın polislerin de erkekler polislerden daha fazla belirti bildirdikleri saptanmıştır (Oral, 2002).

ETYOLOJİ

Her organizmanın başedemeyeceği kadar ağır stres durumları vardır. Böyle koşullarda herhangi bir kişide ağır bunalımlar olabilir. Benliğin bütünüyle dağıldığı, çaresiz kaldığı, ileri derecede regresif davranış biçimlerine başvurduğu görülebilir. Ancak TSSB’nun tipik belirtilerini her kişide görmeyiz. Kimileri konversiyon bozukluğu, donakalım ve başka psikoz belirtileri gösterebilir. Bu nedenle gerçek oluş nedeni yalnızca stresin ağırlığına bağlanamaz. Belli bir yapının ve kişilik yatkınlığının da bulunması gerekir. Fakat bu yapının, bu kişiliğin özellikleri henüz aydınlatılamamıştır. Psikodinamik açıdan travmatik nevroz Freud’un tanımladığı yineleme zorlantısı görüşüyle açıklanmaya çalışılmıştır. Çocuklarda acı, korku veren bir uyarana tekrar tekrar yaklaşma ve böylelikle korkunun üstesinden gelme eğilimi sıklıkla görülür. Yetişkin kişinin başedilemeyecek kadar ağır bir stresle karşılaşınca düşüncelerinde, düşlerinde bu olayı tekrar tekrar yaşaması yineleme zorlantısına benzeyen bir durumdur. Bu da çocuklukta görülen stresle başetme doğal çabasının benzeridir (Öztürk, 1997).

Son yıllarda TSSB’nun ortaya çıkışındaki psikolojik ve biyolojik etkenler üzerinde çalışmalar artmıştır. Bunun nedenleri arasında şunlar sayılabilir: ABD’de Vietnam savaşından dönenler üzerinde savaşın kısa ve uzun süreli etkilerini yakından izleme ve değerlendirme olanaklarının bulunuşu; bütün dünyada savaş, terör ve işkencenin kamu oyunda sergilenmesi ve bunlar üzerinde bilimsel incelemelerin yapılmaya başlanması; çocukluk çağında karşılaşılan travmatik olayların etkileri üzerinde bilimsel çalışmaların artması (Öztürk, 1997).

Nörobiyolojik alanda yapılan çalışmalarda beyinde nöradrenerjik ve özellikle serotonerjik dizgelerde değişiklikler olduğuna, lokus seruleusun uyarılma düzeninde bir bozulma olabileceğine ilişkin varsayımlar ortaya atılmışsa da bu görüşler henüz başlangıç aşamasında olup, TSSB’ndaki nörobiyolojik değişikliklerin gerçek doğasını açıklayabilecek düzeyde değildir (Öztürk, 1997).

RİSK FAKTÖRLERİ

Epidemiyolojik çalışmalarda ve tedaviye gelen olgularda; ailede psikiyatrik hastalık öyküsünün varlığı (özellikle anksiyete bozukluğu), yüksek nörotizm ve düşük kendine güven gibi kişilik özellikleri, aileden erken ayrılık-boşanma, ailede antisosyal kişilik bozukluğuna sahip üyenin olması, çocuklukta davranım bozukluğu, kötüye kullanım, düşük eğitim seviyesi, ek stresli yaşam olayları, kadın olma, fazla miktarda alkol alıyor olma, daha önce anksiyete bozukluğu veya depresyon geçirmiş olma, travma ile karşılaşmış olma, TSSB’nun birer risk faktörü olarak bulunmuştur (Battal ve Özmenler, 1997).

AYIRICI TANI

TSSB’nun eskiden travmatik nevroz diye bilinen klinik şekli travmatik olayın sık sık yeni baştan yaşandığı düşünceler ve düşlerle kolay tanınır. Fakat bütün hastalarda ayrıca organik beyin bozukluklarının (beyin zedelenmesi) olup olmadığı iyice incelenmelidir (Öztürk, 1997).

Doğal afetlerden sonra hayatta kalanlarda TSSB olduğu kadar yaygın anksiyete bozukluğu ve majör depresyonun da ortaya çıktığı saptanmıştır. TSSB’nun semptomları olan irrabilite, tepkisizlik, uyuşukluk diğer anksiyete bozukluklarında, depresyon ve madde kullanım bozukluklarında da görülebilir. Hastada çoğu kez TSSB ile birlikte travma ile ilişkili veya ilişkisiz başka ruhsal bozuklukların da olabileceği bilinmelidir. Bir çalışmada kontrol grubu ile karşılaştırıldığında TSSB olanlar iki kat daha fazla eşlik eden tanı almışlardır. Alkol ve maddeyi kötüye kullanım %20-80 oranı ile en çok eşlik eden bozukluktur. Uyum bozukluğu ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken bozukluklardandır. Yaygın anksiyete bozukluğu, TSSB’nun artmış irrabilitesine benzer. Travmanın ve tekrar tekrar hatırlamanın varlığı ayırımda yardımcı olur. TSSB’nda depresif semptomlar görülür ve depresyonla karışabilir. Ayırıcı tanıda ise travmaya bağlı saplantı tarzında hatırlamanın depresyonda görülmemesi dikkati çeker. Saplantılı tekrarlamaların varlığı ayırıcı tanıda obsesif kompülsif bozukluğu gündeme getirse de travmanın varlığı ile saplantılı düşüncelerin travma ile ilişkisi ayırımda yol gösterici olabilir. Flashback, duyarsızlık, amnezi olması disosiyatif bozukluğu düşündürebilir. TSSB’na sıklıkla eşlik eden bozukluklardan birisi de borderline kişilik bozukluğudur. Alkol ve psikoaktif madde intoksikasyonu ve yoksunluklarında da TSSB artabilir. TSSB’nun yapay bozukluklardan ve temaruzdan da ayrılması gerekebilir. Travmanın varlığı, hastanın bu travmadan etkilenmiş olması, sıklıkla travmayı anlatmaya gönülsüz olması yardımcı ipuçlarıdır (Battal ve Özmenler, 1997).

Bir travma ile karşılaşan insanların büyük bir bölümü akut stres bozukluğu veya buna benzer semptomlar gösterebilirler. Bu tepki genellikle kısadır. Ancak bir aydan daha uzun süren kişilerin %70-90’ında TSSB’nun tüm kriterleri görülür (Battal ve Özmenler, 1997).

GİDİŞ VE SONLANIŞ

TSSB genellikle akut bir rahatsızlıktır. Travmatik olaydan birkaç saat, birkaç gün, hatta birkaç ay sonra ortaya çıkabilir. Eğer ikincil kazanç sorunları yoksa (örn. Tazminat davası, işten uzaklaştırılma gibi), hastanın kişiliği de önemli derecede uyumsuz değilse, bozukluk çoğu kez kendiliğinden birkaç hafta veya ayda düzelir. Uygun tedavi ve rehberlikle hasta kısa sürede normal yaşama döner. Hastaların küçük bir bölümünde süregenleşme olabilir ve bunlar çoğu kez yetersiz kişilik gösteren hastalardır. Ayrıca uzun süre yatakta hareketsiz kalma, uzun süren tazminat ya da suç davaları rahatsızlığın süregenleşmesine yol açabilir (Öztürk, 1997).

II: Dünya Savaşı’ndaki gözlemler, baştan beri var olan ve tedaviye cevap vermeyen aşırı uyarılmışlık halinin kötü prognozu gösterdiği yönündedir. Ayrıca komorbid hastalığın alevlenmesi ile TSSB semptomları da şiddetlenebilir (Battal ve Özmenler, 1997).

TEDAVİ

1- Önce hastanın ağır bunaltısını yatıştırmak ve uykusunu düzene sokmak gerekir. Kısa süreli olmak koşulu ile bunaltı giderici ilaçlar kullanılabilir. İlaca tutkunluk olasılığı varsa bunlardan kaçınılmalıdır.

2- Hastayı rahatlatacak, gevşetecek, korku ve endişelerini azaltacak psikoterapötik yaklaşım zorunludur.

3- Hastada organik bir engel yoksa en kısa zamanda işine, görevine ya da kıtasına dönmesinin veya başka uğraşlara yönelmesinin yararları büyüktür ve bu hastaya açıkça belirtilmelidir. Bu yönde sürekli olarak desteklenmelidir. Organik engel olmadığı halde uzun süren dinlenmeler süregenleşmeye yol açabilir.

4- Süregenleşme eğilimi gösteren dirençli hastalarda uzun süre psikoterapi gerekli olabilir (Öztürk, 1997).

Bireysel Psikoterapi

Travmadan hemen sonra krizin değerlendirilmesi hem kronik TSSB gelişimini, hem de diğer komplikasyonların önlenmesi açısından önemlidir. Bu yaklaşım temelde destek sağlama, olayın yargısız kabulü, bilgilendirme ve genel tıbbi bakımı içermelidir.

Travmaya odaklanmış bireysel psikoterapi, olayı ele alan zaman sınırlı bir dizi kognitif davranışçı tedavi şeklinde uygulanabilir. Yeterli kontrollü çalışmalar olmamasına karşın olayla ilgili yaşantılar üzerinde odaklanan psikoterapinin, farmakoterapiden daha üstün olduğunu gösteren bulgular ileri sürülmektedir. Ancak olayla ilgili yaşantı üzerinde odaklaşan psikoterapilerin, farmakoterapi uygulanan gruplardan farklı gruplara uygulanmış olması, bu sonucu tartışmalı kılmaktadır (Battal ve Özmenler, 1997).

Grup Psikoterapisi

Bir çok bilimadamı TSSB’nda grup terapisini önermektedir. Travmatik olay mağduru üyelerin sağlayacağı anlaşılma ve destek, grupta yoğun duygusal aktarımın yaratılabilmesi, bireysel terapideki hasta-terapist arasındaki problemlere alternatif olabilmesi bazı yazarlara göre kaçınma ve tepkisizlik semptomları üzerinde daha etkili olabilmesi gibi avantajları belirtilmektedir (Battal ve Özmenler, 1997).

Çocuklarda Tedavi

Çocukların TSSB tedavisinde bireysel, aile, grup, davranışsal, bilişsel ve psikofarmakolojik yaklaşımlarda bulunulmaktadır. Çocuklarda TSSB’nun tedavisi ile ilgili araştırma sayısı çok az olmasına rağmen, genel olarak tedavide travmanın doğrudan araştırılması, stres ile başa çıkma tekniklerinin uygulanması, travma ile ilgili yanlış düşüncelerin düzeltilmesi, anne ve babaların tedaviye dahil edilmesi gerektiği kabul edilmektedir (Yorbık ve ark. 2002).

KAYNAKÇA

Altaylı, Benek, “Travma Sonrası Stres Bozukluğu’ndaki Dissosiyatif Belirtiler,” Türk Psikoloji Bülteni, Cilt:6, Sayı:16-17, 2000, ss. 64-68

Amerikan Psikiyatri Birliği, DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri. Çeviren: Ertuğrul Köroğlu. Ankara: Hekimler Yayın Birliği, 2001

Battal, Salih, Nahit Özmenler. Psikiyatri Temel Kitabı. Ed. Cengiz Güleç ve Ertuğrul Köroğlu. Cilt:1 Ankara:Hekimler Yayın Birliği, 1997

Geçtan, Engin. Psikodinamik Psikiyatri ve Normal Dışı Davranışlar. 12. Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1995

Geyran, Pakize, “Travma, Dissosiyasyon ve Posttravmatik Stres Bozukluğu,” Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji Dergisi, Ek sayı:1, 1998, ss. 10-14

Oral, Nursen, “Çocuk Koruma Servisi Çalışanları Arasında İkincil Travmatik Stres: Görülme Sıklığı, Şiddeti ve Yordayıcı Etmenler,” Türk Psikoloji Bülteni, Sayı:24-25, 2002, ss.95-103

Öztürk, M. Orhan. Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. 7. Basım. Ankara:Hekimler Yayın Birliği, 1997

Yorbık, Özgür, Semih Dikkatli ve Teoman Söhmen, “Çocuk ve Ergenlerde Travma Sonrası Stres Bozukluğu,” T Klin Psikiyatri, 2002, 3:35-44.

26 Eylül 2010 Pazar

3 nokta...

hayat
o kadar zormu ?
atilirmiyiz oyundan
benzemessek onlara
bahane mi lazim ?
mazeretimiz mi kalmamiz?
cok ayip olmus..
hayat
o kadar zormu ?
takılırmıyız yolunda
sekli qizli taslara
yetismekmi lazım
bahcemizde bir qül acmamis
cok ayip olmus..

kız en qüzel en hafif qiysisini qiymis
oqlan renkli bir dünya boyamis
kapkara kapılar sormuslar onlara
ayıp olmazmı
bu isler o kadar kolay mı
ayip olmazmi ?

bisiklet....

Mükemmel hava,
Mükemmel bir ses,
Mükemmel durumda,
Sahibi hatasızdı,
Hatasız yıprattı duygullarını,
Tek bir şans bir bisiklet taşıyordu aşkını,
Nasıl bir şey uykusuz uzağa,
Gözlerim mahmur bakıyorum ufkuna,
Bas bedalı bak gökyüzüne,
Seni bekleyen bir adam var,
Gözüm yollarda yolları sen aşarken,
Bekledimde görrdüm ihtiyacım olanı,
Biraz şans ve bir bisiklet,
Kim tutunmuş zamana,
Pişman değilim asla,
Nasıl bir şey uykusuz uzağa,
Gözlerim mosmor bakıyorum ufkuna,
Bas bedalı bak gökyüzüne,
Seni bekleyen bir adam var..

masumiyetlerimiz ne zaman kaybolur

Alırsınız elinize umarsızca yakarsınız dumanını cekersiniz içinize size bişey ifade eder mi bana etmez bakar kalırım öylece belkide alışkanlık benimkisi .... dudak tiryakiliği dedikleri bu olsa gerek bilemedim... aslında bilmekte istemiyorum....
Ne ilk ne de son beklediklerimiz... yaptıklarımız ortaya çıkarttıklarımız bizi biz yapan şeyler değiller mi..... kibarlıklar nezaketler.... bozuk sahte yapılar... belkide hayatın bize sundukları....
Biz kimiz ki.... yaptıklarımızdan olduklarımızdan olacaklarımızdan ne kadar eminiz ki takılıp gidiyoruz uçsuz bucaksız yaşamlarımızda.... kendimize ağlar örüp kör düğümler yaratmıyormuyuz... kendi çıkmazlarımızda yaşamıyormuyuz... herkes gibi ahkamlar kesiyorum etrafa... bazen hayyam oluyorum bazen asaf moduna geçiyorum... peki ben ne yapıyorum... kendi karanlıklarımda mutlu olmaya çalışıyorum.... becere biliyormuyum ??? aslında onuda bilmek istemiyorum sadece deniyorum... bazen yanılıyorum bazen doğrular yapıyorum ama yinede umarsızca ki bu ben hayatım boyunca umarsız olamadım.... yürüyorum yürüyorum...
Masumiyetimi arıyorum belkide nerde ne zaman bıraktığımı bilmediğim masumiyetimi... masumiyet belkide şener şenin bir filmi kimileri için .... kimilerine göre yersiz yurtsuz zamanlar... kimileri için sıfır yalanlar sıfır soru işaretleri... pekii benim için masumiyet ne... kendim olabilmek ... kimseden korunmama gerek kalmadan ben olabilmek... kafamda sıfır düşünce ile nefes alabilmek... yataktan hiç kalkmadan uyumak... aynada kendi yüzümle karşılaşmamak... yalnız olmamak... belki aşık olmak deli sevmek... hem dokunabilmek hem dokunanamamak.... yerini bilmediğim bir yerde unuttuğum ama beni ben yapan şey masumiyet.....
Can sıkıntılarım hüsnü kuruntularım.... meraklarım panik ataklarım.... çıkmazlarım... yarattığım sorunlarım... hırslarım... egolarım... düşmüş yüzüm... arada kahkahalarım.. yaşanmışlıklarım , ben , ben , ben işte hepsinin toplamı benim masumiyetim...
Sizin için ne kadar önemli bilemem ama ben evet ben benim için çok önemliyim... o yüzden masumiyet olmadan yaşayamam ki ben... nefes alamam ki ben olmaktan çıkarım...
Bazen diyorum ki boğaz köprüsünde öylece beklesem altımdan gemiler geçse tıpkı önümden geçen hayatlar gibi .... katılmasam hiçbirine ve öylece izlesem... akıp gitseler ben kalsam o saniyelerde .... sadece izlesem... beynim bomboş olsa... kendimi unutsam.... sonra kendime bişeyler söylesem ve ben kendimi sadece dinlesem ...becerebilirmiyim bunu :) imkansız benim gibi çok konuşan biri... aklımı kaptırıp gitsem... iyi de nereye gitsem ...
Yüzüme sabah güneşi çarpsa ama ben hiç uyanmasam uyusam uyusam uyusam saatlerce belkide günlerce uyanmasam ama herşeyim en çok ben kısaca masumiyetim bende olsa....
masumiyetlerimizi ne zaman kaybettik ? çok mu büyüdük çok mu doğrular yaptık ? yoksa hatalar denizinde mi boğulduk... bak şimdi bunuda bilemedim.... bilen varsa gelsin söylesin... ya da bana beni kısaca masumiyetimi geri versin.....

25 Eylül 2010 Cumartesi

güne merhaba ve o'na

Eylül bitiyor zorlukları yorgunlukları ile bir yaz daha geçirdik hayatımızdan neler yaşadık nelere güldük nelere üzüldük anlamadan geçirdik..... bir baktık sonbahar gelmiş... sonbahar güzel mevsimdir aslında insanın içinde yenilenme isteği başlar.... yazın genişliğinden rehavetlerinden arınma dönemidir sonbahar....
Zamanlar gelir zamanlar geçer , hayatlar gelir hayatlar geçer , mutluluklar gelir mutluluklar geçer , acılar gelir acılar geçer , yaşam bu değilmidir... zaten gelişler ve gidişler... gelditlerden ibaret değilmidir hayat....
Hepimizin milyon tane isteği yok mu... hepimiz mutlu olmak istemiyormuyuz... istediklerimiz olsun istemiyormuyuz.... ama yaşam bu değil mi ? hangimizin istediği şey dörtdörtlük oluyor... hangimiz gerçekten mutlu olabiliyoruz.... bunun için uğraşıyoruz ama olmayınca olmuyor.... asılı kalıyoruz kendimizi arafta hissediyoruz o saniyede o anda kalıyoruz ama zaman akıp geçiyor...
Beklemelimiyiz ? orda o saniyede asılı kalmalımıyız ? bilmem bilemedim... aslında içimizden ne geliyorsa onu yapmalıyız.... nasıl istiyorsak ona göre yaşamalıyız... kimseyi ipotek altında tutmamalıyız... kimsenin hayatına kambur olmamalıyız.... amaç mutlu olmak değil mi ? o zaman neden hayatımızı erteliyoruz ki... neden duruyoruz ki...
Yürümeliyiz artık konuşmadan içimizden geldiği gibi istediğimiz yöne savrulmalıyız ama zamanı boşa harcamamalıyız... giden zamanın yerine yenisini koyamıyoruz... zaman akıp geçiyor ve bir bakmışız geride kalmısız...
Hayatta yaptığımız hiçbirşey hata değildir.. hepsi deneyimdir önemli olan o deneyimlerden yüzümüzün akıyla çıkabilmektir...
3 şubat 1978 tarihinden beri burdayım bir şekilde kendi çapımda dünyaya yön veriyorum... doğrularımı yaşamaya çalışıyorum... inatcıyım... agresifim... bazen saflıklarım var... bazen çok sabit fikirli olabiliyorum... ama ben benim benden malesef ki bir tane daha yok... belki en mükemmeli en iyiyi yapamıyorum ama yinede iyi şeyler ortaya koyabiliyorum... bu da beni mutlu etmeye yetiyor...
Yaşammışlıklarıma baktığım zaman mutlu oluyorum... çünkü ben ahmetim :)
Ömrümden koca bir yaz geldi geçti... çok büyük umutlar koydum kendime... çok büyük sevgiler verdim... çok büyük acılar yaşattım çok büyük acılar yaşadım... kızdığımda oldu sinirlendiğimde oldu... bagıra bagıra ağladım da ... ama hepsi yaşanması gereken seylerdi ve dibine kadar dolu dolu yaşadım ve yaşatmaya çalıştım.... belki başarılı oldum belki olamadım... ama anladım ki dökme suyla değirmenler dönmüyor ya da don kişot olmanın bir manası yok... benden olsa olsa küçük prens olur :))
Artık susma hakkımı kullanmak istiyorum.... söyleyeceklerimi söyledim... isteklerimi belirttim... yapacaklarımı yaptım...
Bu gün kendi araflarımdan kendimi kurtarma zamanı geldi... yola devam etme zamanı... acılarımı cektim ... artık onları iyileştirme zamanı geldi belki izlerini bir ömür boyu taşıyacağım ama olsun yine en başa gitsem ve bunları yaşayacağımı bilsem bir saniye düşünmezdim...
Ben buyum beni sevenler beni çok severler sevmeyenler ise zaten çok şey kaybederler...
Bir iki gündür emel dinliyorum bu kadın en kısa sürede albüm yapmalı bence zorlama , altın kafes , mucize ne güzel sözleri olan parçalar.... dinledikçe insanın içi açılıyor...
Bu gün kendim için güne merhaba diyorum.... beklentilerimi biliyorum , umutlarımı biliyorum , ondan istediğimi biliyorum ama yaşamaya da devam ediyorum... hayatıma devam etmeye mecburum... yoksa üretemem yoksa nefes alamam yoksa o anda o saniyede bir hayat geçiririm ve bir bakarım ki hayat bitmiş... umutlarım , isteklerim ve o zaten bana aitlerse öyle yada böyle bana geri gelirler bana ait değillerse de zaten ne yapsam boşa yapmış olurum... o yüzden yeni gün sana merhaba... bundan sonra hiç kimseyi , hiçbir isteği , hiçbir olayı altın kafeslere sokmak yok.... hapsetmek yok.... bencillik yok....
Şu saatten sonra hayatıma öyle ya da böyle girmiş hiçkimseye kızmıyacağım kin beslemeyeceğim küs kalmayacağım eğer bunları yapmazsam ben ben olmaktan çıkarım... öncelikle kendime faydam dokunmaz sonrasında kimseye faydam dokunmaz...
Alınmış başlatılmış ve başlanılacak bir sürü projem var artık onlara odaklanmanın onlarla uğraşmanın zamanıdır zaman o yüzden yeni gün sana merhaba .... kalbimden geçenlerin hepsi olduğu gibi durmakta ama yapılmasıda gereken çok şey var.... hepimize kolay gelsin allah hiçbirimizi utandırmasın....
Ve sana... seni sen yarattın hatalarınla doğrularınla herşeyinle sen sensin sana senden başka kimse zarar veremez... seni senden başkası senden daha çok düşünemez... bunu yapmayı denedim seni kendimden daha çok düşündüm seni senden daha çok sevdim ama sana ne bıraktım.... artık seninde mutlu ve huzurlu olman lazım kendin için birşeyler yapmak zorundasın... kimsenin seni kırmasına üzmesine yalandan sevmesine seninle vakit geçirmesine izin verme... kimsenin senin yarınlarını çalmasına izin verme... hayatını yeteri kadar erteledin artık erteleme .... araflarından kurtul... kafanı topla yapmak istediklerini senin kadar bende çok iyi biliyorum... zaman geçiyor koşma uçma fırla ve hayatı yakala... isteklerini yap ve beni gerçekten mutlu etmek istiyorsan bunları başar ve bende sen bunları yaparken seni izliyeyim ve sonunda oh be diyerek bir sigara yakayım ve keyfine varayım .... tüm acılarını tüm sıkıntılarını tüm olumsuzluklarını unut... herkesi herşeyi unut ve sıfırlan :) biliyorsun sen ne istersen yaparsın bugüne kadarda yaptın zaten.... kimse seni altın kafeslere koymasın... kimse seni üzmesin.... sana ilk gün sölediğim gibi sen yeterkaybol dediğin ana kadar senin yanında ve arkanda olmaya devam edeceğim... sen izin verdiğin sürece kimsenin seni üzmesine izin vermeyeceğim bu kendim bile olsam... beni ve isteklerimi de bir kenara bırak... insanların isteklerini ve söyleceklerini bir tarafa bırak ve kendini yenile kendine odaklan ve artık kanatlan... bu yolculuğunda çok canın yanacak.. çok üzüleceksin.. çok çıkmazların olacak ama sen hepsinin üzerinden gelmeyi biliyorsun ve gelirsinde .... artık durma bugün buraya dimdik gel ... yapacaklarına odaklanmış planlarını yapmış ve sen olarak gel... hadi kahve sularını koyuyorum ...

7 Eylül 2010 Salı

ehh hersey okunuyormus bu da okunsun :))

son dönemlerde yasadıklarıma baktıgım zaman kendime kızmadan edemiyorum.... bazı insanlar vardır ki kendisini yukseltmek icin yanına birilerini alır onlarla arkadaslıklar ve dostluklar kurarlar bazılarıda benim yaptıgım gibi arkadas seciminde yanlıslar yaparlar... allahtan sadece arkadas seciminde yanlıslar yapıorum... guclu ve sağlam adam gibi adam olan dostlarım var.... farkındaysanız son dönemde yasadıgım olayların hiçbirisinin icine benim dostum dediğim insanlar girmediler ve sadece uzaktan izlemekle yetindiler yorum dahi yapmadılar cunku onların yapacak daha önemli işleri vardı ;)
bayanlar baylar blogumun okunuyor olması beni cok sevindir di tabii yorumlarda yapmakta herkes özgür dilediğini söyleyebilir.... önüne cıkmayacagım insanlar acaba kücücük dogru düzgün takipcisi bile olmayan bir blogtan acaba neden korkarlar anlamam :) ya da hani benle ilgilenmeyen tipler neden hala benim blogumu okur bundan rahatsız olur bunuda anlamıs değilim.... kendi isimleri kendi cisimleri olmayan seylerden neden korkarlar acaba korktukları gerceklermidir :) yoksa insanların görmesinden korktukları gercek yüzlerimidir :))
bazı işler malesef ki oturarak yapılmıyor her zaman armut pişip ağıza düşmüyor :) böyle yapacak işleri ilgilenecek konuları olmayanlar kalkıp bunları takip edebiliyorlar ama etsinler demet söylemiş zaten altın camura düşerse değeri kaybolur mu diyee :))
benim alnım acık yüzüm ak kimseden çekinecegim birseyim yok eleştirilere herzaman ve her koşulda açıgım zaten ... başkalarının bir korkusu bir stresi bir yarası varsada bunu ben bilemem :))
başta kendim olmak üzere herkesi zaten vicdanları ile basbasa bırakıp allaha havale etmiştim :)))

olaylara sadece gülmekle yetiniyorum.... umarım herkes kendine yeni mesgaleler bulurlar :)) yapmakta oldugum ve yapacagım milyon tane işim var....
burası bana ait olan bir sayfa istediğim şekilde istediğimi yazmakta özgürüm.... birileri bundan alınacak rahatsız olacak diye bir endişem bir korkum ve cekingenliğim yok :))
problemlerimi halletmem gereken insanlarla zaten hallettim ve onlarla zaten görüsüyorum geri kalan ayrıntılar zaten hayatımdan silindi gitti :))) bundan sonra asla hayatıma dahil olamazlar zaten olmamıslardı da :))

en güzel günler en güzel yarınlar sizlerin olması dileğiyle hepinizi kocaman kocaman öpüyorum ve kendi işlerime odaklanıyorum.....

beni izlemeye devam edin :)))))